Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin…

Niye bu yazıyı yazıyorum ?

Genelde hayat hakkında, insanlar hakkında iyi insan olmak hakkında filan yazıyorum.

Fakat belli ki ya çok az insan beni okuyor ya da çok az insan bunu hayatında uygulamak istiyor.

Son dönemde ne mi gördüm ?

Çıkar dostlukları, çapraz ticaret ilişkileri, al gülüm ver gülüm arkadaşlıklar, kendi olmayan veya olamayan insanlar…

Bu hayatta bir yolunuz olsun istiyorum, bir duruşunuz, hayalleriniz, çok mu ?

Az Bile…

Neden çoğunuz beceremiyor ?

Vizyon yok, misyon yok, yarın ne olacağımız belli mi zihniyeti…

Varken yaşayayım, yokken bakarız zihniyeti…

Bir daha mı geleceğiz dünyaya, rahat rahat yaşayalım zihniyeti…

Yaşayın tabi, size karışan yok.

Ama insan olun istiyorum yaşarken, bir çoğumuzun becerebildiği gibi…

Hayal kırıklıkları, hatalar, kötü ve iyi yönler…

Hepsi insalığa dahil.

Neden beceremediğinizi söyleyeyim.

Ego, İd ve Superego’ nuz yok mu…

Sizin değil onların suçu hep.

Ağladığınızda aciz duruma düşeceğinizi, hatanızı kabul ettiğinizde zayıf karakterli olacağınızı, özür dilediğinizde güçsüz görünebileceğenizi  düşündürüyorlar size…

İnsan olmak sadece güçlü olmak veya güçlü görünmek değildir.

Bu hayatta gerçek güç yardıma muhtaç olanlara yardım etmektir. Güçsüz iseniz yardım istemektir.

Kaçımız bunu becebiliyor pek emin değilim.

Size tavsiyem maskelerin ardına gizlenmeyi bırakın artık.

Maskenizi çıkarıp aynaya bakın.

v-for-vendetta-80462

Siz kimsiniz?

Bu hayatta neler yaptınız ?

Yolculuğunuz nerede başladı ve nereye gidiyor ?

Bunu ilerde hayal kırıklığına uğramadan hemen yapın.

Çünkü maskeleriniz er geç düşer bu hayatta.

Elbet kandırdığınız kişiler, sizin kim olduğunuzu öğrenecek ve siz de bir gün kendiniz ile yüzleşeceksiniz.

O yüzden kendi hayatınızdan rol çalmaya ve başkalarının hayatından zaman çalmaya bir son verin.

Oscar Wilde’ın dediği gibi “Kendiniz olun; zaten başka herkes alınmıştır”

Minimalist_Quotation_Print_Samuel-Johnson_08-artmanik

” Fırtınadan sonra “

Blog Fırtınası

Gün 14. “Fırtınalı ve karanlık bir geceydi…”

Yazıya bununla başlıyoruz, sonra neler oluyor bakıyoruz.

” Fırtınadan sonra 

Fırtınalı ve karanlık bir geceydi…

Emre yatağında korkusundan titriyordu.

En korktuğu şeylerden biriydi şiddetli gök gürültüsü, henüz sekiz yaşındaydı.

Hayal kahramanlarının ve canavarların var olduğuna inanıyor, böyle gecelerde kendisini almaya geleceklerini  düşünüyordu.

Babasının ona tembihlediği gibi yorganın altına girdi.

Babası korktuğu zamanlarda yorganın altına girerse, hiçbir canavarın ona zarar veremeyeceğini söylemişti.

Üstelik elinde gizli bir silahı vardı: ufak bir el feneri.

Uyumakta zorlanıyordu. Korku içine işlemişti. Babasına seslendi.

Ses gelmedi. daha yüksek bir sesle tekrar seslendi.

Yine ses gelmedi. Biraz daha bekledi.

Ayak sesleri duyuluyordu. “Babam geliyor” diye düşündü.

Odanın kapısı ağır ağır açıldı. Gök gürültüsünün sesi, kapının gıcırtısına karışmıştı.

Odaya giren kişinin ayak seslerinin yavaş yavaş kendisine yaklaştığını hissetti.

Emre, babasına sımsıkı sarılmak için yorganın altından çıktı.

O da ne? Gelen babası değildi. Gördüğü şey karşısında korkunç bir çığlık attı.

Görsel

Başında uzun siyah şapkası, üzerinde siyah uzun pelerini ve asası ile bir cadı ona bakıyordu.

Emre can havliyle bağırmaya çalıştıysa da, sesi çıkmıyordu.

Şoktaydı.

El fenerini açmaya çalıştı fakat yaşadığı panik ve heyecandan yere düşürdü.

Kendisine doğru yaklaşan çirkin cadıdan öylesine korkmuştu ki, kalbi duracak gibi hissetti.

Emre, bir an umutsuzluğa kapıldı, ne yapacağını bilmiyordu.

Annesine ve babasına sesini duyuramıyordu.

Ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Fakat başaramadı.

Sadece gözlerinden yaşlar aktı.

Cadı Emre’ye doğru iyice yaklaşmıştı. Ellerini uzattı.

Emre o an, daha fazla mücadele edemeyeceğini anladı.

Sadece ağlıyordu.

Artık yapabileceği hiç bir şey olmadığını düşündü.

Yaşadığı heyecan, korku ve panik, onu güçsüz bırakmıştı.

Direnmedi.

Gözlerini kapadı ve beklemeye başladı.

Olabilecek her şeyi kabullenmişti ve beklemeye koyuldu

Aradan dakikalar geçmişti ki, odada bir sessizlik hakimdi.

Neden hala cadı ona saldırmamıştı?

Bütün cesaretini toplayıp,  gözlerini tekrar açtı.

Gördüğü şey karşısında donup kalmıştı.

Güneş yeni doğmuş, odanın perde arasından ona göz kırpıyordu.

Düşünmeden edemedi, az önce yaşadıkları kötü bir rüya mıydı?

Emre doğruldu, yatağından kalktı ve camın önüne doğru yürüdü.

Rahatlamıştı ve yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

Nihayet korkuları ile yüzleşmişti.

Korktuğu şeylerin bir hayal ürünü olduğunu anladı.

Emre: yeni bir günde kendini değişmiş, bambaşka hissediyordu.

Bu hikâyeyi  Haruki Murakami’ nin “Sahilde Kafka” romanından bir alıntı ile tamamlamak istiyorum.

Görsel

“Kader bazen yönleri değiştiren bir kum fırtınası gibidir. Sen yön değiştirirsin fakat kum fırtınası peşinden gelir. Tekrar yön değiştirirsin, ama fırtına yine seni bulur. Tekrar ve tekrar böyle devam edersin, tıpkı şafaktan önce ölümle yapılan meymenetsiz bir dans gibi. Neden? Çünkü fırtına uzak bir yerden sana doğru esen herhangi bir şey değil. Fırtına sensin. Senin içindeki bir şey. Bu yüzden yapman gereken şey, kendini vermek, fırtınanın tam içine girmek. Sonra sen, gerçekten de onun içinden geçip gideceksin. O kum fırtınasının içinden. Hem sembol hem de fiziksel olarak görünen o kum fırtınasının. Ancak, hem sembol hem de fiziksel bir şey olduğu halde, aynı zamanda o şey insanın vücudunu binlerce bıçak tarafından kesilmiş gibi lime lime eder. Sayısız insan orada kan akıtmıştır, elbette senin kanın da akacak. Ilık, kırmızı kanın. O kanı avuçlarına dolduracaksın. Senin kanın ile başkalarının kanı birbirine karışacak.
Sonra o kum fırtınası bittiğinde, nasıl olup da onun içinden geçebildiğini, nasıl hayatta kalabildiğini tam olarak anlayamayacaksın. Hayır, o fırtına gerçekten bitti mi bunun bile farkına varamayacaksın. Yalnız, tek bir şeyden emin olacaksın. O fırtınanın içinden geçtikten sonra, fırtınanın içine ayak attığındaki kişi olmayacaksın artık, aynı kişi olmayacaksın.”

Görsel

Kaybolup gidenler…

Eskidendi belki evet…

İnsanlar birbirlerine günaydın, iyi akşamlar falan derdi…

Yüzleri gülerdi, samimiydiler o günlerde…

Sabahları gülerek; neşeyle uyanan insanlar vardı bir zaman…

Fazla paraları veya teknolojileri yoktu belki ama sahip oldukları daha önemli bir şeyleri vardı :

Mutluluk  !

Saygı ve sevgi : şu an hiç olmadığı kadar önemliydi onlar için…

Şimdi kaybolup giden meslekler vardı o zamanlar;

Bakkallar, demirciler, hamamcılar,

Keçeciler, kilimciler, sandelyeciler,

Sepetçiler, terlikçiler, yorgancılar,

Gramofon tamircileri vardı mesela..

Bu yazıyı okuyan bazılarınız gramofon nedir bile diyebilir hatta 🙂

Kalaycılar vardı sonra hatırladığım,

Nalbantlar, semerciler, sütçüler,

Terziler vardı ve çok önemliydiler o zaman…

İyi bir terzi altın değerindeydi hatta..

Ne oldular dersiniz…

Bir bir kaybolup gittiler, maalesef.

Ya teknolojiye ya da kapitalizme yenik düştüler çoğunlukla…

Kabul etmemiz gereken bir gerçek var. Zaman değişiyor.

Bu mesleklerin, ustaların yerini çoğunlukla teknoloji ve makineler aldı.

Hiç durup iki saniye düşündünüz mü acaba bu meslekleri icra edenlerin işlerine karşı nasıl bir emeği vardı diye ?

Nasıl bir özveri, nasıl bir içtenlik, nasıl bir zanaatkarlık gerektiriyordu bu meslekler diye..

Ben bu yazıyı yazarken düşündüm…

Bu mesleklerin tek ortak yanı insan ile bolca iletişim ve  olabildiği kadar bolca samimiyet idi.

Bu meslekler aynı insanlık gibi aslında…

Çünkü bu mesleklerin kayboluşu gibi insanların da samimiyeti kayboluyor artık zamanla..

Gün geçtikçe insanların yerini insan görüntüsünde robota yakın makineler alıyor farkında mısınız ?

Duygudan, samimiyetten, insanlıktan yoksun bir insan düşünebiliyor musunuz?

Ben düşünemiyorum.

Olsa bile nasıl olur, bu vaziyette ne kadar ve nasıl yaşayabilir acaba ?

O yüzden dünyadaki insanlar hızla robotlaşmaya doğru giderken…

Siz siz olun :

İçinizden geliyorsa: bağırın, çağırın, ağlayın, gülün…

Duygularınıza gem vurmayın.

Duygularınızı açığa vurmaktan asla korkmayın ve çekinmeyin…

Samimi olun.

Doğruyu söyleyin.

Kaybeder miyim diye düşünmeyin.

İçinizdeki çocuğu sakın ama sakın öldürmeyin.

Uzun vadede yine inanın siz kazanacaksınız, kaybolup gidenler arasında…

İgal Biton