“Yaşamın Anlamı”

Evet geldik haziran ayına.

Mayıs ayının sonunda yazılmış ama biraz ertelediğim bir yazı var.

Mayıs ayı için çok çok eskilere giderek ondan yazı yazması için bir çocukluk arkadaşımdan rica ettim.

Serra’cım da beni kırmadı hemen yazısını yolladı.

Evet Blogumun Mayıs ayı konuğu “Serra Ilgaz”

Kendisinin yazısını biraz ertelemeli yayınladığım için de ondan özür diliyorum. Umarım beni bağışlar 🙂

Yazısı o kadar güzel ki size Serra’yı övmek yerine  sizi onun yazısı ile başbaşa brakıyorum. 🙂

“Yaşamın Anlamı”

Tarifi imkânsızı tanımlamak mümkün mü?

Varlığımız da yaşamın anlamın sorguladığımız ilk anlardan biri: Bir bebeğin ellerini keşfettiği o ilk an. Zamanın durduğu, var oluşun ilk sorgulamalarından birinin yapıldığı o mucizevî an…

Yüzyıllar önce filozoflar da hayatın anlamını sorguladılar​​. Aristo dünyaya işaret ederken, Platon gökyüzüne işaret etti.

Helenistik dönemde, filozoflar hayatın anlamını edinilen maldan serbest kalarak zenginlik, güç, sağlık ve şöhret isteklerini reddetme olarak tanımladılar.

Hedonist dünya görüşü bedensel haz üzerine kurulmuş bir hayat anlayışından bahsetti oysa Epikuros mütevazı zevkleri arayışı övdü.

17. ve 18. yüzyıllarda John Locke, Jean – Jacques Rousseau ve Adam Smith gibi erken düşünürler emek ve varlık yoluyla hayatın anlamını bulma ve bu amacı destekleyen bir ortam yaratmak için sosyal sözleşmeleri kullanmayı ön gördüler.

19. yüzyıl devam ederken Faydacılık “en büyük mutluluk ilkesi ” olarak hayatı tanımladı.

Aynı dönemde Nihilizm hayatın nesnel bir anlamı olmadığını öne sürdü.

20. yüzyılda hayatın anlamı ile ilgili biyolojik ve bilimsel gelişmelerin ışığında insan varlığını yeniden değerlendirme girişimlerinde radikal değişiklikler gördük (pragmatizm ve mantıksal pozitivizm, varoluşçuluk, seküler hümanizm gibi)

 

 

Bugün,

Toplumlarda devam eden en büyük değişim bilgi paylaşımın kolaylaşmış olması. Tüm düşünceler ve bilgiler bizden bir parmak uzaktalar. Ve biz daha kapsamlı bir “kendimizi anlama” arayışının peşindeyiz.

İletişim becerilerimiz ile birlikte kolektif hafızamız ve tanımlama yeteneğimiz de gelişiyorlar.

Gelecek daha da önemli değişikliklere gebe.

Bu eğilim bizlerin iş yapma biçimini ve yaşam anlamımızı da etkilemeye devam edecek.

Zaman değişiyor, dogmaları değişiyor, ilişkiler değişiyor, beğeniler değişiyor fakat hayatın özü hala burada…

Hayatın anlamı hatırlamaya değen her anımızda: ilklerimizde, sonlarımızda… ve hatta arada yaşadıklarımızda: Okulda ilk günün, iş yerinde son günün, ilk aşkın, onunla son akşam yemeğin, , arkadaşlarla çıktığın o ilk tatilin,  yaptığın son çılgınca bir şey, ilk hayal kırıklığın, ilk zaferin, son memnuniyetin…

Bugünün… Yarınların!

Anları yakalayın…

Hayat buna değer! Hatta bu yalnız Pazartesi bile buna değer !

Ve lütfen unutmayın:

Hayatın anlamı bu anda… Başka hiçbir yerde değil içinizde…

Sevgiler,

Serra

Beni takip etmek için www.serrailgaz.wordpress.com

Twitter @serrailgaz

Serra’ya dair:
Resim
Serra yurt dışında geçirdiği uzun yıllardan sonra 2010 senesinde Türkiye’ye döndü. Start-up lara incubation desteği, kobilere ve şahıslara yönetim danışmanlığı hizmeti veriyor.
2 mucizem diye adlandırdığı kızları ile İstanbul’da yaşıyor.
Resim yapmaktan, seramik atölyesinde saatlerini geçirmekten, okumak ve hayatı anlamaya çalışmaktan zevk alıyor.
Minik bir bloğu var. Oradan hayata sesleniyor.

 

“Hydra”

Blog Fırtınası

20.Gün: Burcunuzun özellikleriyle bir karakter veya bir dünya yaratın.

 

“Hydra”

Bir varmış, bir yokmuş.

Dünya’dan 136 ışık yılı uzakta, “AsellusAustrallis” diye bir takımyıldızı varmış.

Bu takımyıldızının içinde ise “Yengeç” diye bir gezegen varmış.

Görsel

Bu gezegende yaşayan canlılar, aynı insanlara benziyormuş ama tek bir farkla: hepsinin karakteri Dünya’da yaşayan “Yengeç Burcu” insanlarına benziyormuş.

Yengeç gezegeni insanları: gücünü Ay’dan alır, ve bu yüzden  Ay’a taparlarmış.

Ay tutulması olduğu zaman; gezegende yas ilan ediliyor, kimse işleri ile ilgilenmiyor ve kendilerini güçsüz hissediyorlarmış.

Bu yüzden ay tutulması zamanı hepsi işlerini bir kenara bırakıp, Ay’ın tekrar onlara görünmesi için dua ederlermiş.

Ay’ın dolunay olduğu zaman ise yengeç insanlarının en güçlü oldukları zamanmış.

Bu zamanlarda her zamankinden daha fazla çalışır ve Ay’a onlara verdiği güç için dua ederlermiş.

Görsel

Bu yengeç insanlarının içerinde çok özel bir kız yaşıyormuş. Bu on iki yaşındaki minik kızın adı: Hydra’ymış. Ufak yaşına rağmen, çevresinde olgunluğu ve sevecenliği ile hep takdir toplarmış.

Hydra: biraz çılgın, biraz melankolik ve çok hayalperestmiş

Hydra’ nın en büyük erdemi sabırmış.

Hydra, genellikle olgun davranışlar sergilemesine rağmen, bazen çocuk olduğunu hatırlar ve bir bebek gibi üzerine düşülmesini istermiş. Sevildiğini duymak ve sevdikleri tarafından şımartılmak onun için çok önemliymiş.

Onu azıcık şımartabilenlere karşı da inanılmaz ölçüde sevgi sunabilirmiş.

Hydra’ nın sevdiği insanlara karşı zaafı varmış. En çok onları kaybetmekten korkarmış. En büyük zaafı annesi Helios’muş. Aralarındaki bağ öyle derinmiş ki, bazen annesi yanında olmadığı zaman Hydra nefes alamadığını, kalbinin duracağını hissedermiş.

Hydra eleştirilmekten pek hoşlanmazmış. Biraz mükemmeliyetçi bir yanı varmış. Ne yaparsa en iyisini yapmak istermiş ve o yüzden çok çalışırmış.

Görünüşte girişken gibi gözükse de duygusal ve çekingen bir yapıya sahip olan Hydra, insanlarla iletişimde asla ilk adımı atan kişi olmazmış.

Ancak, ona adım atan insanlara karşı da kapılarını daima açık tutarmış.

Birisiyle arkadaş olup, ona birazcık sevgi gösteren insanlara, aslında ne kadar sevecen olduğunu gösterebilirmiş.

Çünkü o içinde hiçbir zaman sahte duygular beslemezmiş.

Severse içten sever, nefret ederse ise nefretini tüketene kadar yaşamaktan çekinmezmiş.

Hydra; birçok yengeç insanı gibi son derece hassas ve kırılganmış.

Bu yüzden ona yaklaşan insanlara açılmaktan imtina eder ve arkadaş olacağı insanları çok zor seçermiş. Bunun sebebi aslında incinmekten korkan bir yapısı olduğu içinmiş.

Bazılarının farkında olmadan yapacağı kırıcı hareketler , onu kalın yengeç kabuğunun altında saklanmaya doğru itebilirmiş. Bu zaten çekingen ve ürkek bir yapıya sahip olan Hydra’nın aslında en çok korktuğu şeylerden biriymiş

Hydra, inanılmaz derecede yaratıcı bir kızmış.

Geniş bir hayal gücü varmış. Hatta çevresindekiler bazen onun hayal gücünü kıskanırmış. Bazı yaşıtları onunla “Hayalperest” diye alay etseler bile, o  hayal etmekten hiçbir zaman vazgeçmezmiş.

Bu yaratıcılığı ve hayal gücü sayesinde ileride hayal ettiği birçok şeyin gerçeğe dönüşebileceğini biliyormuş. Onun için önemli olan, yanında onu kabuğundan çıkmaya teşvik edebilecek insanların olmasıymış.

Hydra için ailesinden sonra en önemli şey arkadaşları ve sevgiymiş. Duygusal yapısı yüzünden sevmeye ve sevilmeye muhtaç olduğunu düşünüyormuş.

Sevginin gücüne inanıyor ve hayatında karşısına çıkan engelleri sevgi ile aşabileceğine inanıyormuş.

Çünkü ufacık bir bedeni ve koskocaman bir kalbi varmış.

Her zaman bir kötülük ile karşılaştığında Annesinin ona zamanında tembihlediği bir sözü hatırlarmış:

“ Unutma küçüğüm, Hayatta kötüler ve kötülükler de olacak elbet kazanan her daim  sevgi olacaktır.”

Sevmekten vazgeçmeyin.

 

İgal Biton

Görsel

Bazen…

Bazen…

Bazen dalar gidersin…

Herşey üstüne gelir…

Hayır, doğrusu bu dersin…

Düşünmekten sabahı edersin.

Emirgan’ da denize karşı oturup çay içtin mi hiç ?

Kanlıca’ nın en güzel yerinde dostlarla rakı ?

Ortaköy’de vakit öldürdün mü deniz ile birlikte ?

Görsel

Bebeğin tepelerinde güzel bir sohbette şarap yudumladın mı sabaha kadar?

Adaya karşı bir sandalda balık tutarak saatlerini kaybettin mi ?

Görsel

Eminönü’nde balık ekmek yedin mi veya  güvercinleri besledin mi hiç ?

Görsel

Kız kulesinden denize baktın mı hiç ?

Görsel

Haydarpaşa’dan Trene binerek seyahat ettin mi hiç ?

Görsel

Eğer bunları hala yapmadıysan arkadaş,

 

Senin için İstanbul, İstanbul değil…

 

İstanbul; adına şarkılar, şiirler yazılan ey büyük İstanbul…

Görsel

 

İstanbul, fethi için savaşlar yapılan, canlar verilen ey güzel İstanbul…

 

Görsel

 

İstanbul, yedi tepe…

Her köşesinde ayrı gizem,

ve her köşesi yeniden keşfedilmeyi bekleyen..

Keşfedildikçe daha da seveceğiniz şehr-i İstanbul

Küçük mucizeleriyle aslında şahane

Tabi ki İstanbul’u İstanbul gibi yaşamayı bilene…

Görsel

 

Bazen her yol maviye çıkar.

Denizdir bazen bizi ayakta tutan,

Mavidir bana insanlığımı unutturmayan,

Yoksa bu kadar kötülük var iken hayatta,

Dimdik durmak hayata karşı,

nefes almak kolay mı sanıyorsun ?

Zor olan sadece dik durmak değil,

Asıl zor olan kötülere karşı da iyi olabilmek,

ve onlara iyiyle karşılık verebilmek aslında…

Demiştim değil mi; her zorlandığımda maviye sığınırım ben,

Her dibe vuruşta nefes almak için yeşile koşarım ben…

Görsel

Ne yaparsan yap arkadaş,

Yeşili sev, maviyi sev…

ve ne yaparsan yap arkadaş,

İstanbul’un hakkını ver…

Çünkü herşeye rağmen İstanbul hala çok güzel…

Eylül 2013