2014: Bekle Geliyoruz…

Blog Fırtınası

31.Gün

Konumuz yeni yıl. Yeni yıldan beklentileriniz, yeni yıl kararlarınız ya da aklınıza ne gelirse…

2014: Bekle Geliyoruz…

Yeni yıl, yeni kararlar, yeni sayfa, yeni ben…

Yok yok, o kadar klişe bir yazı olmayacak bu. Olmamalı da zaten.

Zaman uzayıp giden bir çizgi ise; o çizgide bir 365 gün daha yedik hep beraber.

Bu zaman hiç doymuyor arkadaş…

Açgözlü şey ne olacak…

Acısıyla, tatlısıyla, güzeliyle, çirkiniyle, mutluluk ve hüzün dolu bir 365 gün.

Başımıza gelen olaylar karşısında bazen dersler aldık, bazen de almadık.

Görsel

Mühim olanı yaşadık, yaşıyoruz.

İşte en önemlisi bu:  Yaşamak ve Yaşadığının farkında olabilmek…

Yaşamak: doya doya, hesapsız ve sonuna kadar…

İkincisi ise: Sağlık:

İnsan elindeyken kıymetini bilmeli bazı şeylerin, sağlık gibi…

Çünkü sağlığımız aslında hayatımızdaki her şeyden çok daha önemlidir.

Sağlıklı olarak uyandığınız her gün için şükredin.

Üçüncüsü ise: Mutluluk:

İnsanın kendi kendine mutlu olması, kendine yetebilmesi ile başlayan bir süreç mutluluk bence.

Çünkü karşındakileri sevmek, kendini sevebilmek ile başlıyor.

Ancak ve ancak kendini hatalarınla kabul edip seversen, karşındakileri de mutlu edebiliyorsun.

Mutluluk bazen çok zor gözükse de imkânsız değildir.

Para, Başarı, Aşk, Huzur…

Liste uzayıp gider…

Ama ben en önemli 3 tanesine parantezi açıp, kapattım zaten.

Gerisi sizin becerinize kalmış.

2013 gidiyorsun

Giderken sevmediğimiz insanları, kötülükleri, acıları, hayatımızdan çıkarmak isteyip de bir türlü başaramadığımız insanları/alışkanlıkları, iplerimizi elinde tutan sorumluluklarımızı, kısacası hayatımızı zorlaştıran her şeyi alıp gider misin?

2014 geliyorsun

Gelirken yanına bizim için:

1 sene özgürce yaşamak,

12 ay sağlık,

52 hafta mutluluk,

365 gün başarı,

8.760 saat eğlence,

525.600 dakika huzur,

3.153.600 saniye aşk!

alır mısın? Bir şey deneyeceğiz de…

Görsel

İgal Biton

“ Keşke ” leri azaltıp “ İyi ki ” leri çoğaltmak !

 

Blog Fırtınası

Gün 10. Eskiden yazdığınız bir şeyi bulun.

Girişini ya da tamamını tekrar yazıp ona yepyeni bir ton verin.

 

Eskiden  “Keşke” yi o kadar çok kullanırdım ki;

Keşke aşağı, keşke yukarı..

Sanırsın imparator doğduk da sonradan dilenci olduk…

 

Görsel

Hep büyük beklentiler ve tabii karşılığında da doyumsuzluk, hakimdi bende

Doyumsuzluk sadece benim için değil, tüm insanlar için geçerli aslında.

Çünkü insanoğlu, sahip olduklarının değerinin farkına varmadan, onları korumak yerine daha fazlası için her zaman talepkardır.

Neden bilemiyorum.

Fakat bir gün kafanızda bir şimşek çakıyor ve düşünmeye başlıyorsunuz; sonunda öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, düşünme yerini sorgulamaya bırakıyor.

Kaybettiğiniz zamanın değerini,ancak kendinizi sorgulamaya başladığınız zaman anlayabiliyorsunuz

İnsanın en değerli hazinesi elinden sürekli akıp giden, hep istediği ama bir türlü tutamadığı “zaman”dır aslında.

Nesillerden beri insanoğlu, açgözlülüğü yüzünden istediği her şeyi elde etmek için savaşlar  vermiştir.

Toprak, hükümdarlık,şan, şöhret, para, pul, ve benzeri daha bir çok şey…

Adını siz koyun…

Bunları elde etmek için ise iki şeyini düşünmeden harcar: Emek ve Zaman

Fark edemediği gerçek ise: Elde etmek için peşinde koştuğu şey, o iş için harcadığı zamandan daha değersizdir.

Çünkü zaman tek yönlüdür ve hep ileriye doğru akar.

Yirminci yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi, Nobel ödülü sahibi ve izafiyet teorisinin mucidi: Albert Einstein’ ın, zamanın değerini çok güzel anlattığını düşündüğüm bir sözüne yer vermek istiyorum:

 

“Dünden öğrenin, bugün için yaşayın, yarın için ümit edin. Mühim olan asla sorgulamaktan vazgeçmemektir.”

Görsel

Zamanın kıymetini ve önemini anladığınız gün, hayatınızdaki “keşke” leri de farkında olmadan azaltmaya başlıyorsunuz.

Kafanızı kurcalayan soruların cevaplarını bulmaya başladıkça, öğrenme isteğiniz artıyor.

Böylece “ İyi ki ” kelimesine hayatınızda daha fazla yer ayırmaya başlıyorsunuz.

Sonra düşünüyorsunuz:

Görsel

” İyi ki ” zamanında boşa vakit geçirebilmişim…

” İyi ki ” zamanında bir çok ülke gezmişim…

” İyi ki ” ders çalışmak yerine futbol oynayabilmişim…

” İyi ki ” canım istedi diye yüksek sesle müzik dinleyebilmişim…

” İyi ki ” bu kadar çok şeyi yaşamıma sığdırabilmişim…

” İyi ki ” düşmanlarımdan daha fazla dost edinebilmişim

Neden mi ?

Çünkü bu hayatta zamanın değerini, yapmak istediğinizfarklı şeyleri ve aslında daha öğreneceğiniz çok şey olduğunu bu sayede kavrıyorsunuz.

Hayatta herşey bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ilerliyor.

Siz daha  sebebin ne olduğunu anlayana kadar sonuca ulaşamadan hayatınız geçiyor.

Anlamaya çalışmak yerine, anı yaşamaya bakın!

Nehirde akıntıya karşı  kürek çekmek yerine;  kendinizi akıntıya bırakın, kürekler sadece daha hızlı gitmenize yardımcı olsun.

“Keşke” leri azaltıp “iyi ki” lere  daha çok yer açın.

Ancak bu şekilde hayatın sizin için planladıklarını algılamaya ve size sunacağı hediyeleri kabul etmeye başlayabilirsiniz.

İgalBiton

Görsel

” Güven “

Blog Fırtınası

Gün 4. Kafanızdan bir karakter atın ve onun hikayesini yazın.

” Güven “

Genç kadın yağmurda yürüyordu. Islanmıştı ve üşüyordu…

Aslında yaşadıklarının yanında yağmurda ıslanmak, hasta olmak gibi şeyler o kadar önemsizdi ki.

Eğreti tuttuğu şemsiyesini indirdi ve yağmurun üzerine yağmasına izin verdi…

Görsel

Aralık ayıydı.

Dışarıda insanın içine işleyen bir soğuk vardı.

Yağmur ve havanın ayazından insanlar kabuklarına çekilmişti ve sokak çok tenhaydı.

Hava kararmaya başlamıştı. Issız bir sokakta yağmurda tek başına ne yapıyordu?

Görsel

Yağmur damlaları üzerine düşerken genç kadın ürperdi

Düşünceleri o kadar yoğundu ki zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadı.

Ne yapacağı hakkında fikri yoktu.

Yaşadıklarını ilk defa yaşıyor ve çıkış yolu bulamıyordu.

“Başıma ne geldiyse iyi niyetimden geldi.”  diye düşündü.

” Neden bu kadar çabuk güveniyorum ki insanlara? Sonunda hep üzülen ben olmuyor muyum?” diye geçirdi içinden…

Yasemin; yirmi beşli yaşlarda, kumral, ela gözlü, normal kiloda, güzel sayılabilecek bir kadındı.

Cenk ile yaklaşık 5 ay önce tanışmışlardı.

Cenk ise otuzlu yaşların hemen başında, esmer, koyu tenli, kahverengi gözlü ve hafif yapılıydı.

Cenk’ in fiziği dikkat çekecek kadar düzgündü.

İki genç, ortak bir arkadaşlarının doğum günü partisinde tanışmışlardı.

Kaçamak bakışmaları güzel ve samimi bir sohbet takip etmiş, gecenin sonunda ise Cenk Yasemin’den telefonunu istemişti.

Normalde çekingen bir yapıya sahip olan Yasemin, Cenk’ten bir hayli etkilenmiş olacak ki, telefonunu tereddüt etmeden verdi.

İlk buluşma, kahve sonra yemek derken, iki genç kendilerini yeni bir aşka yelken açmış buldular.

Her şey çok güzel gidiyordu, çok iyi anlaşıyorlar, beraber yemeğe, sinemaya ve  tiyatroya gidiyorlardı.

Ortak zevkleri, yaşam felsefeleri, karakterleri birbirlerine o kadar yakındı ki Yasemin uzun zamandan sonra aradığı aşkı bulduğunu düşünüyordu.

İlişkilerinin dördüncü ayında, Cenk, bir gün Yasemin ile konuşmak istediğini söyledi.

İki genç şık bir kafede buluştular.

Yalnız bu sefer Cenk’in canı çok sıkkındı.

Büyük babasının kurtulma şansının az olduğu ölümcül bir hastalığa yakalandığından tedavisinin çok masraflı olduğundan ve işlerinin hiç iyi gitmediğinden bahsetti.

Yasemin Cenk’in içinde bulunduğu durumdan çok etkilenmiş ve çok üzülmüştü.

Üzüntüsünü belli etmemeye çalıştı. Sevgilisine moral vermek için elinden ne gelirse yapacağını, bunu beraber aşabileceklerini, ona her zaman olduğu gibi bu konuda da destek olacağını söyledi.

Aradan iki hafta geçti.

Cenk artık Yasemin ile eskisi kadar sık görüşemiyordu. Sürekli iş toplantıları olduğunu ve geri kalan zamanlarda da büyükbabası ile ilgilendiğini söylüyordu.

Yasemin ise Cenk’i görmek ve gelişmelerden haberdar olmak istiyordu. Birkaç gün sonra Yasemin’in ısrarı üzerine tekrar buluştular.

Cenk artık fazla konuşmuyor, eskisi gibi gülüp, eğlenemiyordu.

Yasemin Cenk’in üzgün olmasına dayanamayarak yardım edebileceği bir şey olup olmadığını sordu.

Cenk işlerinin iyi olmadığını ve tedavi masraflarını artık karşılayamadığını söyleyince Yasemin çok şaşırdı ama belli etmemeye çalıştı.

Tanıştıklarında Cenk, şık ve lüks bir dairede oturan, spor bir araba kullanan, iyi giyinen, bakımlı ve paraya ihtiyacı olmayan biri gibi duruyordu. Üstelik Yasemin’in bildiği kadarı ile Tekstil ihracatı yapan büyük bir fabrikanın sahibiydi.

Kafası karışan Yasemin bu durumla alakalı tek bir soru sormadı.

Cenk Yasemin’in gizleyemediği şaşkın bakışlarını fark etmiş olacak ki,  konuyu toparlamak için aslında durumlarının iyi olduğunu sadece nakit sıkışıklığı çektiklerini ve tedavinin çok  masraflı olduğunu söyledi.

Yasemin uluslararası bir firmada hukuk müşavirliği yapıyordu. Yaşına göre çok iyi kazanıyor, hatta İzmir’ de yaşayan ailesine de dönem dönem maddi destekte bulunuyordu.

Uzun süredir para biriktiriyordu. Bir hayali vardı: Dünyayı gezmek…

Fakat sevdiği adam böylesine mutsuzken hayallerini gerçekleştirmenin kendisini de çok mutlu etmeyeceğini düşündü.

Yasemin için sevgi her şeyin üstündeydi…

Fazla düşünmedi.

Cenk’ e direkt konuyu açtı ve “Seni böyle görmeye dayanamıyorum Cenk, tekrar mutlu olmanı istiyorum. Benim biraz birikmiş param var, nakit sıkışıklığın geçene kadar seni idare eder.” dedi.

Cenk başta reddetti fakat Yasemin’in ısrarcı tavrı karşısında kabul etmek zorunda kaldı.

Bir kaç gün sonra Yasemin bankadaki tüm parasını çekerek Cenk’ e verdi.

Sevgilisini tekrar mutlu görmek onun için her şeyden önemliydi

Ne var ki, bir süre sonra Cenk Yasemin’in telefonlarına cevap vermemeye başladı.

En son aradığındaysa Cenk’ in telefonuna ulaşılamıyordu.

Bir hışımla işten çıkan Yasemin, sevgilisinin yaşadığı lüks rezidansa doğru yola çıktı.

Vardığında güvenlik görevlisi Cenk’ in birkaç gün evvel dairesini boşalttığını ve yeni adresi bilmediğini söyledi. Sanki yer yarılıp içine girmişti ve kimse yerini bilmiyordu.

Yasemin sevgilisine o kadar aşık ve güveniyodu ki, hiçbir zaman onun işyerini tam olarak öğrenmeye ihtiyaç duymamıştı.

Cenk’ in kaybolmasının ardından, aslında Cenk’ in sahip olduğunu söylediği firmanın aslında hiç olmadığını öğrendi.

Ortak arkadaşları da Cenk hakkında pek bir şey bilmiyordu.

O gece orada bulunmasına sebep olan arkadaşları da tesadüf o ki, Cenk ile aynı dönem ortadan kaybolmuştu.

Yasemin, yaşadığı ilişkinin sahte olmasına mı, yoksa sevdiği adam tarafından dolandırılmasına mı üzüleceğine şaşırmıştı.

Güvendiği, aşık olduğu adam onu dolandırarak kayıplara karışmıştı.

Bu gerçekle yüzleşmek hayli zordu, “bir daha kimseye güvenmeyeceğim” diye geçirdi içinden…

Aslında bu çözüm değildi.

Çözüm ; “kimseye güvenmemek” değil, kime güveneceğini bilebilmek için küçük ve hasarsız deneyimlerle kişileri doğru tanımaya çalışmaktı.

Bu hikayeden çıkarılacak ders: İlişkiler de kişiler de hayatın doğal akışı içerisinde bazı sınavlardan geçerler.

Bu sınavları başarıyla geçenler, hayatımızda uzun soluklu kalırken, sınavı geçemeyenlerle yollarımız bir noktadan sonra ayrılır.

Kişileri gerçekten tanımak uzun ve meşakkatli bir yoldur.