Hayal etmekten vazgeçmeyin…

Zor olan insan olmak mı, iyi insan olmak mı bilmiyorum.

Bazılarınız iyi değilsiniz.

Hem de hiç iyi değilsiniz.

İyi olmamanız aslında işin en kötü tarafı da değil…

En kötü tarafı; bunun farkında olmanız ve bunun için hiçbir şey yapmamanız!

İyi olmak, bir erdemdir ve bu dönemde iyi insan bulmak gerçekten zor.

İnsanlar bencil ve hep kendini düşünüyor.

İnsanlar saldırgan.

İnsanlar aslında çevresi ne kadar kalabalık olsa da bir o kadar yalnız.

Bu yalnızlıkta tutunacak bir dal, bir arkadaş, bir dost arıyorlar.

Buna ulaşmak için birçok yol denerken işin enteresan tarafı bir şeyleri hayatın halletmesine izin vermiyorlar.

Bu kadar dolambaçlı yollardan gitmek yerine iyi insan olmayı deneseler belki de hayat onlara farklı sürprizler hazırlayacak…

Başka insanlara yardım eden, zor zamanlarda onların yanında olan insan sayısı giderek azalıyor.

Acaba “insan” ırkının nesli hızla tükeniyor diyebilir miyiz?

Belki de…

İnsan olmak, bu kadar da zor olmamalı.

İyi İnsan olmayı; maalesef ben size öğretemem.

Onu kendi hayat çizginizde yürüyüp, hayatın size getirdiği güzellikleri ve zorlukları eğrisi ve doğrusu ile kabul edip, karşınıza çıkan zorluklara göğüs gererek siz keşfetmek zorundasınız.

Hayat çok kısa olduğundan, başkaları ne düşünür diye düşünmekten sıyrılıp, canınız gerçekten ne istiyorsa onu yapın.

Dondurma yiyin, Dans edin, Spor yapın ve daha çok gülümseyin mesela.

Her gün tanımadığınız birkaç kişiye gülümseyerek selam verin.

Bir gün hiç yapmayacağınız bir şeyi sadece denemek için yapın.

Ya da bunların hiçbirini yapmayın. İçinizden ne geçiyorsa onu yapın.

Aslında yaşadığınız hayatın ne kadar renkli olduğunu ve size farklı sürprizler hazırladığını göreceksiniz.

Ne yapacağını bilmeyen, yol haritası olmayan, gelecek hayali kurmayan insanlar görüyorum.

Yol haritası sizin karanlıktaki ışığınız ve umudunuz ise hayat yolundaki kılavuzunuzdur.

Siz, siz olun kendinize bir yol haritası çizin, hayallerinizden asla vazgeçmeyin.

O yolda yürümeye devam edin bir bakmışsınız siz de İyi’ler arasına katılmışsınız.

Son Söz çok sevdiğim bir sanatçı Pablo Picasso’dan gelsin.

 Hayal edebildiğiniz her şeygerçektir.”

hayal-etmek

İgal Biton

“ Keşke ” leri azaltıp “ İyi ki ” leri çoğaltmak !

 

Blog Fırtınası

Gün 10. Eskiden yazdığınız bir şeyi bulun.

Girişini ya da tamamını tekrar yazıp ona yepyeni bir ton verin.

 

Eskiden  “Keşke” yi o kadar çok kullanırdım ki;

Keşke aşağı, keşke yukarı..

Sanırsın imparator doğduk da sonradan dilenci olduk…

 

Görsel

Hep büyük beklentiler ve tabii karşılığında da doyumsuzluk, hakimdi bende

Doyumsuzluk sadece benim için değil, tüm insanlar için geçerli aslında.

Çünkü insanoğlu, sahip olduklarının değerinin farkına varmadan, onları korumak yerine daha fazlası için her zaman talepkardır.

Neden bilemiyorum.

Fakat bir gün kafanızda bir şimşek çakıyor ve düşünmeye başlıyorsunuz; sonunda öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, düşünme yerini sorgulamaya bırakıyor.

Kaybettiğiniz zamanın değerini,ancak kendinizi sorgulamaya başladığınız zaman anlayabiliyorsunuz

İnsanın en değerli hazinesi elinden sürekli akıp giden, hep istediği ama bir türlü tutamadığı “zaman”dır aslında.

Nesillerden beri insanoğlu, açgözlülüğü yüzünden istediği her şeyi elde etmek için savaşlar  vermiştir.

Toprak, hükümdarlık,şan, şöhret, para, pul, ve benzeri daha bir çok şey…

Adını siz koyun…

Bunları elde etmek için ise iki şeyini düşünmeden harcar: Emek ve Zaman

Fark edemediği gerçek ise: Elde etmek için peşinde koştuğu şey, o iş için harcadığı zamandan daha değersizdir.

Çünkü zaman tek yönlüdür ve hep ileriye doğru akar.

Yirminci yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi, Nobel ödülü sahibi ve izafiyet teorisinin mucidi: Albert Einstein’ ın, zamanın değerini çok güzel anlattığını düşündüğüm bir sözüne yer vermek istiyorum:

 

“Dünden öğrenin, bugün için yaşayın, yarın için ümit edin. Mühim olan asla sorgulamaktan vazgeçmemektir.”

Görsel

Zamanın kıymetini ve önemini anladığınız gün, hayatınızdaki “keşke” leri de farkında olmadan azaltmaya başlıyorsunuz.

Kafanızı kurcalayan soruların cevaplarını bulmaya başladıkça, öğrenme isteğiniz artıyor.

Böylece “ İyi ki ” kelimesine hayatınızda daha fazla yer ayırmaya başlıyorsunuz.

Sonra düşünüyorsunuz:

Görsel

” İyi ki ” zamanında boşa vakit geçirebilmişim…

” İyi ki ” zamanında bir çok ülke gezmişim…

” İyi ki ” ders çalışmak yerine futbol oynayabilmişim…

” İyi ki ” canım istedi diye yüksek sesle müzik dinleyebilmişim…

” İyi ki ” bu kadar çok şeyi yaşamıma sığdırabilmişim…

” İyi ki ” düşmanlarımdan daha fazla dost edinebilmişim

Neden mi ?

Çünkü bu hayatta zamanın değerini, yapmak istediğinizfarklı şeyleri ve aslında daha öğreneceğiniz çok şey olduğunu bu sayede kavrıyorsunuz.

Hayatta herşey bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ilerliyor.

Siz daha  sebebin ne olduğunu anlayana kadar sonuca ulaşamadan hayatınız geçiyor.

Anlamaya çalışmak yerine, anı yaşamaya bakın!

Nehirde akıntıya karşı  kürek çekmek yerine;  kendinizi akıntıya bırakın, kürekler sadece daha hızlı gitmenize yardımcı olsun.

“Keşke” leri azaltıp “iyi ki” lere  daha çok yer açın.

Ancak bu şekilde hayatın sizin için planladıklarını algılamaya ve size sunacağı hediyeleri kabul etmeye başlayabilirsiniz.

İgalBiton

Görsel

Kızıl gezegen’e yolculuk…

Yeni bir oluşum olan Blog Fırtınasını yeni gördüm.

3. görevden itibaren ben de yazmaya karar verdim 🙂

3. Görev:  Gitmeyi çok istediğiniz o yer neresi, neden? Oraya gitseniz neler yaşardınız? vs.

Benim en çok gitmek istediğim yer dünya üzerinden değil de uzaydan olurdu…

Görsel

Abartıyorum belki ama Mars’a gitmek isterdim.

Görsel

Çocukken en büyük hayalim: Astronot olmak ve uzayı görebilmek idi.

Görsel

Görsel

Tabi ki şu an astronot değilim ve Nasa’ da çalışmıyorum ama uzay en ilgimi çeken konulardan biri oldu hep…

Dünya’ya uzaktan bakabilmek, evrene yıldızların içerisinden bir bakış atabilmek, havada durabilmek bana fikir olarak hep çılgınca gelmiştir.

Görsel

Ruhum da biraz deli olduğuna göre: Uzay’a gitmek tam benlik bir fikir…

Gelelim Mars’a:

Güneş Sistemi’nin Güneş’ten itibâren dördüncü gezegeni.

Roma mitolojisindeki savaş tanrısı Mars’a ithâfen adlandırılmıştır.

Yüzeyindeki yaygın demiroksitten dolayı kızılımsı bir görünüme sahip olduğu için Kızıl Gezegen de denir.

Yeni bir gezegene gitmek fikri benim kadar hepinizi cezbediyor olmalı…

Çünkü bunu tek düşünen ve hayal eden ben değilim…

Mars’ta dönüşü olmayan bir koloni kurmayı planlayan Mars One projesine 200.000 kişi başvurmuş…

Gerçekten Müthiş bir proje değil mi?

Evet, Mars One projesi ile 2023’te Marsa yolculuk başlıyor…

Ne dersiniz: 2023’te Mars çok mu hayal gözüküyor ?

Cevap Pablo Picasso’dan gelsin o zaman:

“Hayal ettiğiniz herşey gerçektir.”

Sevgiyle;

İgal Biton

P.S. Şimdiden bu yolculuğu kaçırırsam diye beste yapmaya bile başladım:

“Ah o uzay gemisinde bende olsaydım, 2023’te Mars’a doğru yol alsaydım…”

Kaynaklar:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Mars

http://www.google.com/mars/

http://www.sabah.com.tr/Teknoloji/2011/01/13/marsa_donusu_olmayan_yolculuk

http://www.istanbulajansi.com/haber/6341/2023te-Marsa-yolculuk.html#.Up7dRNK-2m4

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/04/130417_marsa_yolculuk.shtml

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/08/120814_mars_photo.shtml

 

 

 

” Öteki Adam “

Hiç “Öteki”  olduğunuzu düşündünüz mü ?

Farklı olduğunuzu, sıra dışı olduğunuza…

İnsanlar A noktasına giderken, aklınız “B’ye git”, kalbiniz ise “hayır C’ye git” diye fısıldadı mı size ?

Ya da insanlarla iletişim problemi yaşadınız mı ?

Anlaşılamadığınızı ya da kendinizi anlatamadığınızı, onlardan farklı olduğunuzu düşündüğünüz oldu mu hiç ?

Ben aslında yaşadığım her saniye kafamda bu düşünceler ve kalbimde bu hisler ile yaşıyorum.

Kendinize neden, niçin, nasıl sorularını sormaya cesaret edebildiğiniz, yani kendinizi bile sorgulayabildiğiniz zaman ancak “öteki adam” oluyorsunuz.

Öteki adam dediğime takılmayın lütfen. Kendime taktığım bir isim bu.

Belki siz kendi hikayenizde “öteki kadın” veya hikayenizdeki “öteki çocuk” sunuz.

Esas önemli olan “öteki” olduğunuzun farkında olabilmek.

Çoğu insan hayatı boyunca kendine öteki diyemiyor.

Gerçekten “öteki” olan insanlar toplumların onlara dayattığı kalıplar arasına sıkışık kalıyor.

Bazen bunu anlayamayabiliyor, bazen de anlasalar da kendilerine ifade etmek çok zor olabiliyor.

Bu insanlar bazen kendine bir yön arayıp, bir çıkış yolu bulamıyor.

Neden böyleyim, neden hayat böyle, ben neden farklıyım diye kendini veya hayatı sorguluyor…

Elimde hayatın kumandası olsa o an hayatı durdur tuşuna basıp: “ Sen Hatalı üretilmedin, tam tersine mükemmel üretildin. Tam olması gerektiği gibi… ” demek isterdim.

“ Hatta öyle mükemmelsin ki 500 milyon sperm arasında tek birinci gelen sendin”.

Böyle bir şey diyebilme şansım olasaydı; karşımdaki insanın suratının aldığı ifadeyi  görmek isterdim… 🙂

Gelelim şu “öteki” meselesine…

Ufaklığımdan beri insanlar ile iletişimde bir takım sorun ve problemler yaşadım.

Bazen kimsenin beni anlamadığını düşünürdüm.

Ya da benim kimseyi anlayamadığımı…

Yıllar geçtikçe anladım ki asıl neden benim onları veya onların beni anlamaması değil.

Asıl neden farklı bakış açısına sahip olabilmek.

Zaten bu yüzden kendimi geliştirebileceğim, sürekli insanlarla temas halinde olduğum ve fikirler ürettiğim bir iş yapıyorum.

Kendimi “öteki” diye nitelendirmem eskilere, 6 yaşımda ilkokula başlamama dayanıyor.

6 yaşında bu çocuk “akıllı” diye ilkokula başlatıldım…

İlk yaftalanmam başka bir deyişle toplumun size vurduğu damgalardan birini 6 yaşında yedim yani..

Çevremdeki çocuklardan hep farklı oldum.

Farklı diye adlandırılıyordum fakat öyle veya böyle tam bir problem çocuktum.

Neden mi ?

Toplum denilen yargıya hayatımın belli dönemlerinde hep bir sorgulama ile yaklaştığım için.

+Böyle yapmalısın.

-Neden ?

+Filanca böyle yapıyor ya da herkes böyle yapıyor ya da kural bu.

-Filanca niye böyle yapıyor?

-Herkes niye böyle yapıyor?

-Toplumun kurallarını kim koyuyor ve neden varlar?

-İyi de hepimiz bir birey değil miyiz?

-Herkes aynı şekilde davranacak ise biz birey olarak değil de toplum olarak yaratılmaz mıydık?

-Ya da kendi kararlarımızı veremeyeceksek, neden hür irade veya beyin diye bir şey var?

-Neden bazılarına akıllı ve bazılarına geri zekalı diye tanımlamalar kullanıyoruz?

İşte sorgulamaya başladım bile. Çünkü ben sorgularım. İşte ben buyum.

Birey olmanın ve toplum içerisinde yaşamanın bazı kuralları ve sorumlulukları var.

Bunları anlayabilir ve uygulayabilirim.

İnsan her zaman tek olamayacak kadar yalnız yaratılmış bir varlık zaten.

Benim sitemim toplum baskısı ile kısıtlanan, beyni köreltilen ve toplum baskısı altında köleleşen hatta robota dönen insan sürülerine…

Git gide insanlıktan çıkıp robotlara daha çok yakınlaşıyoruz, farkında olmadan…

Git gide duygusallığımızı, insanlığımızı kaybediyoruz.

Bazen farkında olmadan bazı hareketleri otomatik yapıyoruz.

Çok fazla sorgulamıyoruz…

Yeni nesil inanılmaz bir boşvermişlik ile yetişiyor.

Ben onlara “Bana ne” ve “sana ne” nesli adını taktım.

Bir şey söylesen “bana ne”, bir şey sorsan “sana ne” cevabını alıyorsunuz…

Hayatı sorgulamadan yaşayan, yaşadığı olumsuz olaylar karşısında en büyük tepkisi “ne yapayım bu kadar yapabiliyorum” diyen bir nesil..

Ben kendiniz olun, kendinizi keşfedin diyorum.

Yoksa herşeye karşı olun, isyankar olun, başkaldırın demiyorum.

Biraz daha kendinize zaman ayırın.

Olayları birkaç farklı yönü ile düşünün ve ele alın diyorum.

Bu şekilde hayata farklı açılardan bakabilir ve biraz daha büyük resmi görebilirsiniz…

Ben bunları yazıyorum diye yolu tamamlamışım sanmayın.

Bunu şu an okuyan sizler gibi; yolun başında duruyorum ama bir farkım var.

“Öteki” olduğumu kabul ettim ve artık gideceğim yolu biliyorum.

Hayatınızda sizi olduğunuz gibi kabul edebilen insanlar olduğu sürece, kendini “öteki” hissetmenin hiç sakıncası yok.

Tam tersi aslında tamamen kendiniz olabildiğiniz için onların yanında daha iyi hissediyorsunuz.

Düşünmeyen bir toplum içerisinde yaşarken, aslında düşünebildiğim için her gün şükrediyorum.

Ve belki de bu yüzden hayatım boyunca “öteki adam” olacağım.

Siz de düşünün.

Çünkü henüz yasaklanmadı…

Görsel

Öteki Adam

İgal Biton