” Fırtınadan sonra “

Blog Fırtınası

Gün 14. “Fırtınalı ve karanlık bir geceydi…”

Yazıya bununla başlıyoruz, sonra neler oluyor bakıyoruz.

” Fırtınadan sonra 

Fırtınalı ve karanlık bir geceydi…

Emre yatağında korkusundan titriyordu.

En korktuğu şeylerden biriydi şiddetli gök gürültüsü, henüz sekiz yaşındaydı.

Hayal kahramanlarının ve canavarların var olduğuna inanıyor, böyle gecelerde kendisini almaya geleceklerini  düşünüyordu.

Babasının ona tembihlediği gibi yorganın altına girdi.

Babası korktuğu zamanlarda yorganın altına girerse, hiçbir canavarın ona zarar veremeyeceğini söylemişti.

Üstelik elinde gizli bir silahı vardı: ufak bir el feneri.

Uyumakta zorlanıyordu. Korku içine işlemişti. Babasına seslendi.

Ses gelmedi. daha yüksek bir sesle tekrar seslendi.

Yine ses gelmedi. Biraz daha bekledi.

Ayak sesleri duyuluyordu. “Babam geliyor” diye düşündü.

Odanın kapısı ağır ağır açıldı. Gök gürültüsünün sesi, kapının gıcırtısına karışmıştı.

Odaya giren kişinin ayak seslerinin yavaş yavaş kendisine yaklaştığını hissetti.

Emre, babasına sımsıkı sarılmak için yorganın altından çıktı.

O da ne? Gelen babası değildi. Gördüğü şey karşısında korkunç bir çığlık attı.

Görsel

Başında uzun siyah şapkası, üzerinde siyah uzun pelerini ve asası ile bir cadı ona bakıyordu.

Emre can havliyle bağırmaya çalıştıysa da, sesi çıkmıyordu.

Şoktaydı.

El fenerini açmaya çalıştı fakat yaşadığı panik ve heyecandan yere düşürdü.

Kendisine doğru yaklaşan çirkin cadıdan öylesine korkmuştu ki, kalbi duracak gibi hissetti.

Emre, bir an umutsuzluğa kapıldı, ne yapacağını bilmiyordu.

Annesine ve babasına sesini duyuramıyordu.

Ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Fakat başaramadı.

Sadece gözlerinden yaşlar aktı.

Cadı Emre’ye doğru iyice yaklaşmıştı. Ellerini uzattı.

Emre o an, daha fazla mücadele edemeyeceğini anladı.

Sadece ağlıyordu.

Artık yapabileceği hiç bir şey olmadığını düşündü.

Yaşadığı heyecan, korku ve panik, onu güçsüz bırakmıştı.

Direnmedi.

Gözlerini kapadı ve beklemeye başladı.

Olabilecek her şeyi kabullenmişti ve beklemeye koyuldu

Aradan dakikalar geçmişti ki, odada bir sessizlik hakimdi.

Neden hala cadı ona saldırmamıştı?

Bütün cesaretini toplayıp,  gözlerini tekrar açtı.

Gördüğü şey karşısında donup kalmıştı.

Güneş yeni doğmuş, odanın perde arasından ona göz kırpıyordu.

Düşünmeden edemedi, az önce yaşadıkları kötü bir rüya mıydı?

Emre doğruldu, yatağından kalktı ve camın önüne doğru yürüdü.

Rahatlamıştı ve yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

Nihayet korkuları ile yüzleşmişti.

Korktuğu şeylerin bir hayal ürünü olduğunu anladı.

Emre: yeni bir günde kendini değişmiş, bambaşka hissediyordu.

Bu hikâyeyi  Haruki Murakami’ nin “Sahilde Kafka” romanından bir alıntı ile tamamlamak istiyorum.

Görsel

“Kader bazen yönleri değiştiren bir kum fırtınası gibidir. Sen yön değiştirirsin fakat kum fırtınası peşinden gelir. Tekrar yön değiştirirsin, ama fırtına yine seni bulur. Tekrar ve tekrar böyle devam edersin, tıpkı şafaktan önce ölümle yapılan meymenetsiz bir dans gibi. Neden? Çünkü fırtına uzak bir yerden sana doğru esen herhangi bir şey değil. Fırtına sensin. Senin içindeki bir şey. Bu yüzden yapman gereken şey, kendini vermek, fırtınanın tam içine girmek. Sonra sen, gerçekten de onun içinden geçip gideceksin. O kum fırtınasının içinden. Hem sembol hem de fiziksel olarak görünen o kum fırtınasının. Ancak, hem sembol hem de fiziksel bir şey olduğu halde, aynı zamanda o şey insanın vücudunu binlerce bıçak tarafından kesilmiş gibi lime lime eder. Sayısız insan orada kan akıtmıştır, elbette senin kanın da akacak. Ilık, kırmızı kanın. O kanı avuçlarına dolduracaksın. Senin kanın ile başkalarının kanı birbirine karışacak.
Sonra o kum fırtınası bittiğinde, nasıl olup da onun içinden geçebildiğini, nasıl hayatta kalabildiğini tam olarak anlayamayacaksın. Hayır, o fırtına gerçekten bitti mi bunun bile farkına varamayacaksın. Yalnız, tek bir şeyden emin olacaksın. O fırtınanın içinden geçtikten sonra, fırtınanın içine ayak attığındaki kişi olmayacaksın artık, aynı kişi olmayacaksın.”

Görsel

Türkiye’de Kadın ve Çocuk Olmak…

Görsel

Nereden başlasam, Nasıl anlatsam…

Kısa kısa yazayım Türkiye’deki istatistikleri.

Belki okuyan olur o zaman…

*Türkiye’de Kadına Şiddet Oranının %41, Çocuğa Şiddet Oranının %46…

*Türkiye’de her 3 adamdan 1’i karısını dövüyor…

*Karısını döven adamların oranı %30 yani.. (Özgür Baykut’un yazısından alıntıdır)

*Eğitim düzeyi yüksek her 10 kadından 3’ü evliliği sırasında eşi tarafından fiziksel veya cinsel tacize maruz kalıyor. Her 10 kadından 1’i ise gebelik sırasında aynı durumu yaşıyor.

*Türkiye’de Yılda 7.000 çocuk cinsel istismara uğruyor…

Maalesef kanunlar bu konularda yetersiz kalıyor…

Ne yapabiliriz veya nasıl çözüm olabiliriz bilmiyorum. Fakat bu duruma çok üzülüyorum.

Sadece tekrar dikkat çekip, farkındalık yaratmak istedim.

Sevgi ve Işık ile;

İgal…