Edip Cansever (çok iyi dost), Cemal Süreya (sevgili) ve Turgut Uyar (eş).
Edip Cansever’den Tomris Uyar’a
En önemli cümlesi: “Tomris rakıyı çok severdi, bense onu…”
Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarken ki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet’in
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın “nereye” diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler’den Hisar’a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar‘dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.
Tomris Uyar’dan Edip Cansever’e
Edip’in kendine göre özel bir dili vardı. Hikâyeli yazardı.
Turgut Uyar’dan da, Cemal Süreya’dan da Edip’ten etkilendiğim kadar etkilenmem.
Edip daha çok anlatan —bunları iyi anlamda söylüyorum—, daha süslü ve imgesi bol bir yazardı.
Tekrarı seven bir şairdi. O da onun yöntemi…
Cemal Süreya’dan Tomris Uyar’a
Ay ışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğunda öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni…
Tomris Uyar’dan Cemal Süreya’ya
“Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal Süreya.
Bir gün Tomris Uyar, ‘Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla falan buluş’ dedi.
Ertesi gün geç geldi Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç geldi.
Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i gördü ve gerçek ortaya çıktı.
Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya…
Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…”
Turgut Uyar’dan Tomris Uyar’a
“Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz
kış gecesi amcamızdır, bahar yakından kardeşimiz
alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için
dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor
kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için
bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan
durmadan
dağ biraz daha benden, deniz her zaman senden
hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
seni övdüğüm zaman
güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
seni övdüğüm zaman
Tomris Uyar’dan Turgut Uyar’a
“Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim, bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii…’
“Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak; ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda, boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”
Ölmeme Günü:
“Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Tomris Uyar ve birkaç arkadaşları her yıl mart ayının yirmi altısında toplanıp çok özel bir gün kutluyorlar: “Ölmeme Günü”.
Her yıl 26 Martta eski Rumeli hisarı Avcı Lokantasına gidilir, yemek yenilir, içki içilir, şarkı söylenir, muhabbet edilir, şiirler okunurmuş.
Gecenin sonunda yeni bir içki şişesi alınır, üzerine bir sonraki “Ölmeme Günü” tarihi yazılır ve o tarihe gelindiğinde açılıp içilirmiş.
26 Mart 1985 son “Ölmeme Günü”dür.
22 Ağustos 1985’de Turgut Uyar’ın ölümünden sonra bir daha “Ölmeme Günü” kutlanmaz.”
“Ölmeme Günü – 26 Mart 1981”
Sol başta oturan tanınmıyor, sonra önden arkaya, Garson Erol, Can Yücel, Salim Şengil, Edip Cansever, Tomris Uyar, Muhteşem Sünter. Sağ taraf, arkadan öne, İsa Çelik (görünmüyor), Mehmet Can Köksal, Turgut Uyar, Dürnev Tunaseli, Nezihe Meriç, Ömer Uluç, Tunga Uyar.
Tomris Uyar Röportajından:
Soru:
Şairlerin yollarının kesiştiği bir kadınsınız. Bu bir rastlantı olamaz. Sizde çok ayırıcı özellikler bulmuş olmalılar…
Tomris Uyar:
Şöyle diyebiliriz:
Her sanatçı kendi yankısını gördüğü bir aynaya daha kolay bağlanabilir.
O kadar ki, aradaki aşk bitse bile o aynayla yaşanmış duygudaşlık anları, kıyasıya yapılmış edebiyat tartışmaları, ortak bir geçmiş kalır geriye…
Yaratıcılığı körükleyen ilişkilerdi bunlar.
Tiryakilik gibi bir şeydi. İki taraf da karşısındaki için esin perisiydi…